<$BlogIt
Benim..., bir kanser hastasının, başka bir kanser hastasının... ya da benim bilmediğim herhangi bir ülkenin herhangi bir yerinde yaşayan bir kanser hastasının dilinden dökülen kelimeler bunlar olabilirdi sadece....

sabahları uyanınca herkes dersliğe giderken, senin onkoloji binasına gitmen gerekir. ilk başlarda bunu kendi başına yapabilirsin ama sonraları 50 metre bile yürüyecek halin kalmaz. herkes öğle arasında yemek yerken sen mide bulantının ne zaman geçeceğini beklersin umutla.eğer şanslıysan akşama doğru geçer biraz o arada belki bir şeyler atıştırabilirsin ve hatta daha şanslıysan o yediklerini kusmazsın.sonra gidip uzanırsın yatağa ama vakit bir türlü geçmez, kolunu kaldıracak gücün dahi olmadığı için vakit geçirmek için kitap bile okuyamazsın, birileriyle sohbet de edemezsin güçsüzlükten.saatlerce uzandığın yerden zar zor tutabildiğin kumanda ile televizyon kanallarını dolaşırsın ilgini çeken bir şeyler vardır ümidiyle böylece onu izleyip en azından biraz daha kolay vakit geçirirsin. ilk başlarda vücudun çok yıpranmadığı için ne olduğunu anlamazsın ve çok da zor değilmiş dersin ama sonraları tuvalete bile gidecek gücün kalmadığı için yeter artık bitsin bu diye düşünerek geçirirsin zamanını.keşke uyutsalar beni de her şey bitince uyansam diye düşünürsün. hava çok sıcaktır, o kadar bunaltır ki seni kelimelerle anlatamazsın.yine de eğer kış olsaydı vücudun çok zayıf olduğu için salgın hastalıklara kapılma riskin daha fazla olacağından yaz daha iyidir diye avutursun kendini. günlerce geçmeyen bulantı ve her an kusabilme ihtimali sebebiyle bir an bile yanından ayırmadığın plastik kapla gezersin evin içinde, arada sırada kafanı yataktan aşağı çevirerek nerede olduğuna bakarsın iyice. eğer kusarsan onun içine tutturabilmek için.halsizliğin giderek artmaya başlar, sorulara bile çok zor cevap verirsin, yerinden kalkamazsın yumruğunu sıkmaya dahi gücün kalmaz. bunların yanında zamanla bir de kimsenin koklamadığı ama seni inanılmaz derecede irrite eden kokular almaya başlarsın. sigara, yemek, oda her şey çok kötü kokuyordur. bunun için yapabilecek hiçbir şey yoktur.üzerine giydiğin her şey kötü kokuyor gibi gelir sana hiç giyilmemiş yeni yıkanmış t shirt bile o kadar rahatsız eder ki seni kokusundan uyuyamazsın. cam açılır odada çok az bir hava değişimi olduğu anda senin için kalkar direk, miden kasılmaya başlar sürekli öğürürsün. yatağın kenarındaki kaba eğilmiş şekilde beklersin uzun süre çıkarabilecek bir şeyler olmadığı için midende sonra yavaşça azalır öğürmeler yeniden uzanırsın yastığa.evdekiler bu sesleri duymamışlarsa ve yanı başında değillerse o anda gözlerini kapatırsın önce sonra sıkarsın iyice böylelikle artık senin kontrolünde olmayan göz yaşlarına biraz olsun hakim olabilirsin. gözlerini açarsın yaşlar sebebiyle bulanık görürsün başta sonra onlar yanaklarından süzülürler ve giderler sen derin derin nefes alırsın rahatlamaya çalışırsın, kanalları değiştirirsin, dikkatini dağıtmak istersin. fiziksel ve ruhsal olarak bu kadar çökmüş birinin ağlaması garip değildir asla ama anne ve babanın seni öyle görüp morallerinin bozulmasını istemediğin için hakim olmak zorundasındır kendine. geceleri uyuyamazsın, ekrana bakmaktan gözlerin artık bulanık görmeye başlamıştır. gecenin bir vakti uyuyakalırsın uyku çoğunlukla en huzurlu zamanlarındır ona rağmen uyurken bazen inanılmaz bir bulantı ile uyanırsın. gücün varsa yataktan iner dizlerinin üstüne çöker, önüne çektiğin kaba akşam zor zahmet yediğin şeyleri çıkarıverirsin. onları yiyebilmek için ne kadar da çok beklemişsindir halbuki. kusmak zoruna gitmez asıl zoruna giden zaten 3-5 saat uyuyabildiğin uykunun bölünmesidir.saatlerce beklersin gündüz ve akşam çıkarırsam diye midemdekileri bir şey olmaz ama tam uyursun ve yarım saat sonra bunlar olur. sonra sabah olur günün ilk ışıklarına eşlik edersin sen de yapacak bir işin gidecek bir yerin yoktur ama uyanırsın erkenden.tedavi almıyorsan yavaş yavaş toparlanmaya başlarsın. ayağa kalkmaya başlarsın, yemek de yersin tabi ki eskisi gibi değildir sürekli yanan miden seni inanılmaz rahatsız ediyordur. yine de zorla yemen gerekir çünkü bir daha ki kür başladıktan sonra film başa sarılacak ve saniyeler yine geçmeyecektir. sen bu duruma ne kadar hazırlıklı olursan o kadar iyidir.4 perdelik bu oyunun son 2 perdesi çok zordur özellikle.yeni kür için kemoterapi aldığın odaya geçersin günde en az 3 saat ve 2 litre serumu alırsın damarlarından. tek tek, yüz binlerce damla, onlarca saat . günler ilerledikçe damarların da sertleşir, yeni damarlardan verilmeye başlanır tedavi ama onlar da bozulur bir süre sonra. hayret edersin sen de o iğne nasıl delemez o damarı diye ama girmiyordur içeri, çok canın acır. sana damar yolu açmaya çalışan hemşirelerin de senin kadar bu duruma üzüldüğünü ve canını acıtmak istemediklerini yine de sana bir şey hissettirmemeye çalışmalarını izlersin ve tebessüm edersin sadece ve ne kadar şanslı olduğunu hatırlarsın bir kez daha. bunlar olurken sana, diğer yandan da hayat devam eder tüm hızıyla ve sen artık iyice uzak kalmışsındır ondan. en çok moralini bozan şey de budur aslında . iyileşeceğinden en ufak bir şüphen dahi yoktur ama hayattan geri kalmak seni çok üzer.zamanla önceki yıllarda yaz aylarında ne yaptığını anımsamaya başlarsın, içini çekersin yukarıdaki serumlara bakarak. kemoterapin biter sonra koltuktan kalkarsın içlerinde en genci olduğun diğer kemoterapi alan insanlara “geçmiş olsun” diyerek yavaş yavaş çıkarsın odadan.en son hemşirelere de “yarın görüşürüz” dersin.bir seans daha geride kalmıştır. binadan çıkarsın gücün varsa kendi başına yoksa arkadaşlarının yardımıyla yatağına doğru ilerlersin. yoldayken telefonun çalar, muhtemelen nasıl olduğunu sormak için annen ve baban aramıştır.genelde aynı cümleleri kurarsın, kısa bir süre konuşursun ve mutlaka “iyiyim, midem bulanmıyor ” gibi sayısız yalanı sıralarsın. onların böyle olmadığını bilmediğini sanarak kendini rahatlatmaya çalışırsın aslında.yatağa uzandıktan sonra orada gördüklerini düşünmeye başlarsın. kendin için değil daha çok ailen için üzülmüşsündür zaten.onların yerine koyduğunda kendini çok kötü hissedersin. yine kendin için üzülmediğin kadar sabah 3-4 koltuk yanda oturan 2 çocuklu bayan için üzülmeye başlarsın bu sefer. bu sabah daha yeni gelmiştir evde 2 çocuğunu bırakarak.kendini o ufaklıkların yerine koyarsın çok ağır gelir, düşünmek dahi istemezsin. bu sırada bayanın etrafındakilerle umut dolu konuşmasını gözlerinin içi parlayarak izlersin ve biraz olsun için rahat eder ufaklıklar için. bayan konuşurken “ben uzun süreli bir grip oldum ama sonunda geçecek bu ” diye bir cümle kurar ve hayretler içinde daha 1 ay önce tedaviye başlarken senin de aynı şeyleri düşündüğünü hatırlarsın, içinden “evet teyzeciğim geçecek” dersin.sonra sol tarafında oturan orta yaşlı ağabeyin yanındaki ağlamaklı eşinden nasıl da moralinin daha yüksek olduğunu görürsün. hiç de yapmacık değildir bu durum bunu çok iyi hissedersin. aslında farklı bedenlerde 3 aşağı 5 yukarı herkesin aynı şeyleri hissettiğini anlarsın. insanoğlunun ne kadar güçlü bir yaratık olduğuna inancın artar.savaşçılığın ve azmin ne boyutlara varabileceğini görürsün. o insanları gördükçe bazen kırılan umudun ve moralin yeniden tavana vurur. bu şekilde günler günleri kovalar ve eğer yeteri kadar iyi direnmişsen hayata ve yenmişsen kanseri sen artık bir kahramansındır, kendinin kahramanısındır ve belki 1 yıl sonra önceki yıl bunları yaşadığın günlerde kimi zaman göz yaşlarınla kimi zaman gülümseyerek bunları kağıda dökersin ve aynı duygularla o anları anımsayarak okursun bunları.çoğu kanser hastası gibi sen de başına gelen en iyi şeyin bu olduğuna eminsindir çünkü hayatta sana başka hiçbir olayın bu kadar çok şey öğretemeyeceğinden eminsindir.

source:
sozluk

Etiketler: ,

class="post-footer"> by <$BlogItDavut Topcanref="<$BlogIthttp://davuttopcan.blogspot.com/2009/03/bir-kanser-hastas-neler-yasar-neler.html"permanent link"><$BlogIt21:09>

<$BlogIt4r!:
Blogger nazo. (aferin ona!)

<$BlogCoEn yakın arkadaşıma göğüs kanseri teşhisi kondu 8 ay önce. Bir anda.. Daha 25 yaşında, bekar.. Ertesi gün göğsü alındı.. 6 kez kemoterapi aldı.. Şuan herşey yolunda.. Tedavisi sürüyor ama normal hataya dönmeye başladı..
Blogunu tesadüf sonucu buldum, tüm yazılarını okudum.. Yaşadıkların öyle zor ki.. Seni okuyarak, arkadaşımın neler yaşadığını anlamaya çalışıyorum ama sanırım bu mümkün değil. Yaşamadan anlamak yavan kalıyor bir süre sonra.. Yaşama bağlı olman ne güzel, kendini ve hastalığını zaman zaman ti ye alman.. Geçecek, inanıyorum ben de.. Hayaller gerçek olacak, belki yenileri kurulacak.. Sağlıklı günler pek yakında..
Sevgiler..

<$BlogCo20 Mart 2009 00:51:00 GMT+2ogCo  Anonymous Adsız. (aferin ona!)

<$BlogCoben bir şey demek istemiyorum ,bak şair en ümtsiz anında bile neler demiş.Sevgiyle kal.Allaha emanet ol.
YAŞAMAYA DAİR

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki, hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla beraber yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla
yani, duvarın arkasındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerde olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...Nazım Hizmet

<$BlogCo20 Mart 2009 14:27:00 GMT+2ogCo  Blogger Unknown. (aferin ona!)

<$BlogCoKeşke hepimiz senin gibi umutla bakabilse yarınlara..keşke hepimiz senn gibi yürekli olabilse.. seni uzun zamandır tanıyor gibiyim hep içimde bir yerlerde var olansın sen..

<$BlogCo31 Mart 2009 20:25:00 GMT+2ogCo  Blogger Davut Topcan. (aferin ona!)

<$BlogConazo, sağlıklı günler yakında, hissediyorum..

leyla, bazen bişey söylemeyiz boşver..

özge, hayat bana önemli birşey öğrettiyse o da şudur, fiziksel rahatsızlıklar büyük acılar verir, ama bunlar geçer, geçicidir! önemli olan ruh sağlığını korumak... uzun zaman sonra görüyorum ki hayatın bana çektirdiği fiziksel acılar ruhumu daha da güçlendirdi.. Umut etmeyi öğretti...

Beni takip et, bundan sonra çok daha güzel ve ruhları güçlendirecek yazılarla, davuttopcan.com adresini kurdum..

görüşmek üzere...

<$BlogCo31 Mart 2009 20:34:00 GMT+2ogCo 

<$BlogItYorum Gönder

yazar hakkinda

Merhabalar, ben Davut Topcan

Buraya eminim ki bir sürü şey yazacağım ancak şimdi tasarımı tamamlamalıyım..!

eski yazılar