<$BlogIt22:22br />
<$BlogIt
http://friendfeed.com/reglisse/5186591c/izmir-bulutlu-gozlerle-uyand-bu-sabah-aglamasn

Sev-gi-li , Özra'nın yazdığı satırları görünce dedim ki evet ya ne kadar güzel özetlemiş dünü ve bugünü....

Dün tüm gün kontrolümün gerginliği ile doktorum Nil Molinas Mandel'in muayenehanesinde oturmuş sıramı bekliyordum... Sıram geciktikçe stres oldum ve ben stres oldukça sıram gecikti. En son sıramın gece 22 gibi ancak geleceğini farkedince kapıya yöneldim ve ben gidiyorum dedim, Nil hn'ı görmüyordum bile..

Ferda çıktı ardım sıra geldi yanıma yapma dedi... gözümden yaşlar dökülmeye başlayıverdi.. hayır! hayır! hayır! hayırlar zihnimin duvarlarında yankılanırken gözlerim ayarı kaçmış iki çeşme gibi bırakıvermişlerdi kendilerini... hayııııııııııııııııııır!

Derken ferda'ya ben iyi değilim gidiyorum dedim ve bir kat aşağı inip merdivenin kenarına oturup başımı duvara dayadım, bir süre kendimi toparlayana kadar bekledim... kafam duvardaydı.. duvar kafamdaydı ya da her neyse... sonuç: rüzgar ters yönden esmişti...

Topladım kendimi ve sabaha kadar araba kulandım, sabah gün ağarırken henüz, daha henüz ilk ışıklarda sabuncubeli yokuşunu bitirip izmir denizini ucundan görmeye başlamıştım.. Evet Özra haklıydı, izmir bulutlu gözlerle bakıyordu, ben ise istanbuldan alıp yanımda getirdiğim bir avuç hüznümle karşısındaydım, baktık ... baktık... onun gözleri bulutlandıkça benim hüzünlerim denize dökülmeye hazırlanıyordu bagajda bir yerlerde..

alsancaktaydım, arabadan indim ... hayır! üşümüyorum... sonra bulutlarını üzerime örttü izmir ve üşümeye başladım, önce montumu giydim sonra bir şal!

ne güzel olurdu o şalın altında sende olsan.. izmir bana kızgın gibi, gelmiş olmama bozulmş gibiydi.. oysa sana ne çok yakışıyordu izmir! ama belki istanbul da güzel durur üzerinde...

evet... bunlar bana ait duygular...

nokta
class="post-footer"> by <$BlogItDavut Topcanref="<$BlogIthttp://davuttopcan.blogspot.com/2009/09/izmir-bulutlu-gozlerle-uyand-bu-sabah.html"permanent link"><$BlogIt22:22> sende yap! | ne demişler?

<$BlogIt12:11br />

<$BlogIthttp://www.davuttopcan.com yayında!

<$BlogIt
class="post-footer"> by <$BlogItDavut Topcanref="<$BlogIthttp://davuttopcan.blogspot.com/2009/03/httpwwwdavuttopcancom-yaynda.html"permanent link"><$BlogIt12:11> sende yap! | ne demişler?

<$BlogIt20:10br />

<$BlogItÖlüme giden yolda HipHop yapmak!

<$BlogIt
Bazen yürüdüğünüz yolun sonunu göremezsiniz ya, öyle bir durumdayım şu anda... aslında bu durum çok umrumda da değil.. Yaşadığım günleri kaliteli kılma derdindeyim. Farkındalığım çok fazla arttı, hayatın küçük ayrıntılarının öyle farkındayım ki, her zerresinin tadına varmak istiyorum, evet....

Hayatın kenarında kalmak diye bir kavram var, buna karşılık olarak , bu durumdan sıyrılmak gibi de bir kavram var... Hastanenin onkoloji bölümünde geçiyor çoğu zamanım, orada diğer kanser hastalarını görüyorum, hepsi benzer bir yorgunluk içinde.. Hepsinin rengi biraz beyaz.. Buna karşı koymanın bir yolu olmalı diye geçiyor aklımdan, aklım bedenime sığmıyor, yapmak istediklerime bedenimde ki güç yetmiyor..

Her neyse, bir sene sonra yaşayıp yaşamayacağımı bilmiyorum ama bildiğim ve istediğim bir şey var ki o da dans etmek istiyorum.. Geçen hafta hiphop derslerine başladım, bu akşam gene ders vardı.. Dans'ta en önemli şey ritimdir, ritimle uyumlu olarak yaptığında hareketler sanat gibi görünür.. Bugün derste kulaklarım çınladı, dersin sonlarına doğru neredeyse gücüm tükendi... ama sıktım dişimi diğerleri ile sonuna kadar gittim. Bir zaman sonra buradan dans videolarımı yayınlayacağım...

İnat değil mi, inadına yaşamak ve inadına dişini sıkarak yaşamalı diyorum...

Sosyal mesaj şu: hayatta yapmak istediklerinizi ertelemeyin!

Etiketler:

class="post-footer"> by <$BlogItDavut Topcanref="<$BlogIthttp://davuttopcan.blogspot.com/2009/03/olume-giden-yolda-hiphop-yapmak.html"permanent link"><$BlogIt20:10> sende yap! | ne demişler?

<$BlogIt19:10br />

<$BlogItSonunda Hisarüstü'ne taşınıyorum...(YUPP!)

<$BlogIt
İstanbul'a 2002 yılında gelmiştim ve ilk yılımı gültepe gibi saçma sapan bir yerde harcadıktan sonra hem iş değişikliği hem de ev sahibimin kiraya yaptığı %50 gibi mandaca bir zam sonrası hisarüstüne taşınmıştım. 2003 yılıydı!... tam 5 yıl orada yaşadım.. 2008 sonlarına kadar... 2008 sonlarında aldığım yanlış bir karar neticesinde hisarüstünden yeniköye taşındım.. (tamamen yanlış olan özel sebeplerle!)

Hem uygun fiyata yaşadığım hem de bence fena sayılmayacak 2+1 bir dairem vardı... güzel güzel yaşıyordum orda... Sonra Yeniköy'e geldim, hastalığım tekrarladı, bir sürü saçma sapan özel sıkıntı yaşadım... ve en sonunda istediğim oldu...

Bugün sabah babamla birlikte kalkıp Hisarüstü'ne gittik, e oraya kadar gidilecek olunca evde kahvaltı yapmak olur mu hiç? Kahvaltı yapmadan çıktık evden, Rumeli Hisarüstü Börekçisinde özlediğimiz güzel börekler eşliğinde kahvaltımızı yaptık.. sonra ev aramaya koyulduk..

Önce bir ev bulduk, ev sahibi yaşlıca bir teyze, anahtarını çakal emlakçının tekine vermiş, adamın evi kiralamak falan pek umrunda değil.. Rica ettik, ara gelsin evi göstersin diye, "aradım pencerede numaram yazıyor beni arasınlar" diye cevap dönüyor emlakçıdan.. Neyse arıyorum, adamın teki telefonda, evin önünde beklediğimizi ve gelip evi göstermesini rica ettim, "öğrenci misin?" diye sordu, "bu sizi ilgilendiren bir konu değil, ayrıca fiyatı ona göre mi belirleyeceksiniz?" dedim.. Adam bozuldu, evet önemli falan gibi zırvalamaya başladı, yahu beyefendi siz gelin evi gösterin , fiyatı neyse söyleyin param varsa tutarım gerisinden size ne dedim.. İyice bozuldu, telefonu kapattı. bende içimden hatta pek de içimden sayılmaz baya baya sokağın ortasında dışımdan, "s..kerim lan böyle evi de, emlakçıyı da" deyip, çıktım ordan...

Kısa bir parantez, bu emlakçılardan nefret ediyorum ve kazandıkları paranın o kadar da haklı bir para olmadığından adım kadar eminim... Kısacası topunun ta ecdadını!....Aldıkları para bi yana çoğusu (arada mutlaka iyisi de vardır) eğitimsiz,cahil ve kaba!

Neyse sonra tanıdığım bir arkadaşım bu işleri official olarak değil arada denkgelirse şeklinde yapıyor, ona gidip haber bırakacaktım, o da evet kuzenimin evi var sana onu göstereyim deyince hemen atlayıp gittik..

Ev Fatih sultan mehmet köprüsü girişine tepeden bakıyor, her penceresinden güneş alıyor yani neredeyse mükemmel... Sonra evi anneme de gösterip ev sahibi ile anlaştıktan sonra kaporo bırakıp evi tuttum! evet tuttum.. bu hafta sonu taşınıyorum..

Yeniden eski mahallemdeyim, sanki memleketime yerleşiyormuşum gibi hissettirdi...

Çok sevindim ve çok mutluyum... şu aralar hayatımda ki en büyük problem çözüldü diyebilirim..
class="post-footer"> by <$BlogItDavut Topcanref="<$BlogIthttp://davuttopcan.blogspot.com/2009/03/sonunda-hisarustune-tasnyorumyupp.html"permanent link"><$BlogIt19:10> sende yap! | ne demişler?

<$BlogIt17:44br />

<$BlogItLikeMind günü ve etkileri...

<$BlogIt
İlk kez katıldığım LikeMind topluluğunu çok sevdim, oldukça kalabalık ve mükemmel bir enerji vardı ortamda.. Bundan sonra muhtemelen kaçırmadan takip edeceğim, dahası bundan sonra ki katılımlarımda günün öğlen yemeği kısımlarına da katılacağım.

Müge Cerman tam da yazılarından okuduğumuz gibi şahane biri... Diğer tanışabildiğim herkes de öyle..


Benim bu toplulukta gördüğüm genel görüşüm , mükemmel bir enerji var, herkes birer bomba gibiydi... (insan bazen düşünmeden edemiyor, böyle bir genç nüfusa sahip bir ülke geri vitese takmayı nasıl başarabilir? sayımız mı çok az acaba?)

Toplantıyı kaçıranlara burdan selamlar olsun.. Her ayın 3. cuması sabah saat 8 de Kanyon , Starbucks'da bu toplantı düzenli olarak gerçekleşiyor, katılmak isteyen olursa bekleriz...

Benim bu toplantıdan çıkardıklarım şöyle, Göktuğ Gedik ve Mustafa Tan ile yaptığımız sohbetler sonucunda iPhone develop etmeye karar verdim, bakarsınız belki yakında www.yazarbozar.com adresinde bir kaç makale bile yayınlama fırsatımız olur..

Ve son olarak ideshot kurucuları ile sohbet ettik, daha yeni onaylanan üyeliğimin gecikme sebebinin hesabını sordum:-) Hepsi de çok keyifli arkadaşlar...


Enver ile de yeniden görüşme fırsatımız oldu, seviyorum bu adamı ya, muhabbeti süper! ilk görünüşte anlaşılmayacak bir potansiyel ve girişimciliği var.. Enteresan bir adam..


Sonra merak ettiğim devletşah ve pazarlama cadısı ile de tanıştık, online tanıdığın kişilerle el sıkışmak şahane..


LikeMind çıkışı hastaneye gidip seyyar serumumu çıkarttım, sonra şirkete uğradım, tramer falan işler biraz karışmış, çok da geyik yapamadan birşeyler atıştırıp kaçtım eve....


Bugünün adını da LikeMind koymuş olduk böylece... Tüm tanışmış olduğum arkadaşlara selamlar burdan..

Not: Artık yaş itibari ile mi yoksa kemoterapilerin etkisi ile mi nedir bilmiyorum hafızamda ki istediğim loblara tam erişemiyorum:) Ama bir Simto var ki hızır gibi yetişiyor imdadıma... ve bütün isimleri sektirmeden sayıveriyor... işte benim de tanışıp da hatırlayamadığım çoğu isim Simto'nun blogunda! http://www.simtoalev.com/index.php/2009/03/20/bir-likemind-gunlugu/

Etiketler:

class="post-footer"> by <$BlogItDavut Topcanref="<$BlogIthttp://davuttopcan.blogspot.com/2009/03/likemind-gunu-ve-etkileri.html"permanent link"><$BlogIt17:44> sende yap! | ne demişler?

<$BlogIt21:09br />

<$BlogItBir kanser hastası neler yaşar? neler hisseder?

<$BlogIt
Benim..., bir kanser hastasının, başka bir kanser hastasının... ya da benim bilmediğim herhangi bir ülkenin herhangi bir yerinde yaşayan bir kanser hastasının dilinden dökülen kelimeler bunlar olabilirdi sadece....

sabahları uyanınca herkes dersliğe giderken, senin onkoloji binasına gitmen gerekir. ilk başlarda bunu kendi başına yapabilirsin ama sonraları 50 metre bile yürüyecek halin kalmaz. herkes öğle arasında yemek yerken sen mide bulantının ne zaman geçeceğini beklersin umutla.eğer şanslıysan akşama doğru geçer biraz o arada belki bir şeyler atıştırabilirsin ve hatta daha şanslıysan o yediklerini kusmazsın.sonra gidip uzanırsın yatağa ama vakit bir türlü geçmez, kolunu kaldıracak gücün dahi olmadığı için vakit geçirmek için kitap bile okuyamazsın, birileriyle sohbet de edemezsin güçsüzlükten.saatlerce uzandığın yerden zar zor tutabildiğin kumanda ile televizyon kanallarını dolaşırsın ilgini çeken bir şeyler vardır ümidiyle böylece onu izleyip en azından biraz daha kolay vakit geçirirsin. ilk başlarda vücudun çok yıpranmadığı için ne olduğunu anlamazsın ve çok da zor değilmiş dersin ama sonraları tuvalete bile gidecek gücün kalmadığı için yeter artık bitsin bu diye düşünerek geçirirsin zamanını.keşke uyutsalar beni de her şey bitince uyansam diye düşünürsün. hava çok sıcaktır, o kadar bunaltır ki seni kelimelerle anlatamazsın.yine de eğer kış olsaydı vücudun çok zayıf olduğu için salgın hastalıklara kapılma riskin daha fazla olacağından yaz daha iyidir diye avutursun kendini. günlerce geçmeyen bulantı ve her an kusabilme ihtimali sebebiyle bir an bile yanından ayırmadığın plastik kapla gezersin evin içinde, arada sırada kafanı yataktan aşağı çevirerek nerede olduğuna bakarsın iyice. eğer kusarsan onun içine tutturabilmek için.halsizliğin giderek artmaya başlar, sorulara bile çok zor cevap verirsin, yerinden kalkamazsın yumruğunu sıkmaya dahi gücün kalmaz. bunların yanında zamanla bir de kimsenin koklamadığı ama seni inanılmaz derecede irrite eden kokular almaya başlarsın. sigara, yemek, oda her şey çok kötü kokuyordur. bunun için yapabilecek hiçbir şey yoktur.üzerine giydiğin her şey kötü kokuyor gibi gelir sana hiç giyilmemiş yeni yıkanmış t shirt bile o kadar rahatsız eder ki seni kokusundan uyuyamazsın. cam açılır odada çok az bir hava değişimi olduğu anda senin için kalkar direk, miden kasılmaya başlar sürekli öğürürsün. yatağın kenarındaki kaba eğilmiş şekilde beklersin uzun süre çıkarabilecek bir şeyler olmadığı için midende sonra yavaşça azalır öğürmeler yeniden uzanırsın yastığa.evdekiler bu sesleri duymamışlarsa ve yanı başında değillerse o anda gözlerini kapatırsın önce sonra sıkarsın iyice böylelikle artık senin kontrolünde olmayan göz yaşlarına biraz olsun hakim olabilirsin. gözlerini açarsın yaşlar sebebiyle bulanık görürsün başta sonra onlar yanaklarından süzülürler ve giderler sen derin derin nefes alırsın rahatlamaya çalışırsın, kanalları değiştirirsin, dikkatini dağıtmak istersin. fiziksel ve ruhsal olarak bu kadar çökmüş birinin ağlaması garip değildir asla ama anne ve babanın seni öyle görüp morallerinin bozulmasını istemediğin için hakim olmak zorundasındır kendine. geceleri uyuyamazsın, ekrana bakmaktan gözlerin artık bulanık görmeye başlamıştır. gecenin bir vakti uyuyakalırsın uyku çoğunlukla en huzurlu zamanlarındır ona rağmen uyurken bazen inanılmaz bir bulantı ile uyanırsın. gücün varsa yataktan iner dizlerinin üstüne çöker, önüne çektiğin kaba akşam zor zahmet yediğin şeyleri çıkarıverirsin. onları yiyebilmek için ne kadar da çok beklemişsindir halbuki. kusmak zoruna gitmez asıl zoruna giden zaten 3-5 saat uyuyabildiğin uykunun bölünmesidir.saatlerce beklersin gündüz ve akşam çıkarırsam diye midemdekileri bir şey olmaz ama tam uyursun ve yarım saat sonra bunlar olur. sonra sabah olur günün ilk ışıklarına eşlik edersin sen de yapacak bir işin gidecek bir yerin yoktur ama uyanırsın erkenden.tedavi almıyorsan yavaş yavaş toparlanmaya başlarsın. ayağa kalkmaya başlarsın, yemek de yersin tabi ki eskisi gibi değildir sürekli yanan miden seni inanılmaz rahatsız ediyordur. yine de zorla yemen gerekir çünkü bir daha ki kür başladıktan sonra film başa sarılacak ve saniyeler yine geçmeyecektir. sen bu duruma ne kadar hazırlıklı olursan o kadar iyidir.4 perdelik bu oyunun son 2 perdesi çok zordur özellikle.yeni kür için kemoterapi aldığın odaya geçersin günde en az 3 saat ve 2 litre serumu alırsın damarlarından. tek tek, yüz binlerce damla, onlarca saat . günler ilerledikçe damarların da sertleşir, yeni damarlardan verilmeye başlanır tedavi ama onlar da bozulur bir süre sonra. hayret edersin sen de o iğne nasıl delemez o damarı diye ama girmiyordur içeri, çok canın acır. sana damar yolu açmaya çalışan hemşirelerin de senin kadar bu duruma üzüldüğünü ve canını acıtmak istemediklerini yine de sana bir şey hissettirmemeye çalışmalarını izlersin ve tebessüm edersin sadece ve ne kadar şanslı olduğunu hatırlarsın bir kez daha. bunlar olurken sana, diğer yandan da hayat devam eder tüm hızıyla ve sen artık iyice uzak kalmışsındır ondan. en çok moralini bozan şey de budur aslında . iyileşeceğinden en ufak bir şüphen dahi yoktur ama hayattan geri kalmak seni çok üzer.zamanla önceki yıllarda yaz aylarında ne yaptığını anımsamaya başlarsın, içini çekersin yukarıdaki serumlara bakarak. kemoterapin biter sonra koltuktan kalkarsın içlerinde en genci olduğun diğer kemoterapi alan insanlara “geçmiş olsun” diyerek yavaş yavaş çıkarsın odadan.en son hemşirelere de “yarın görüşürüz” dersin.bir seans daha geride kalmıştır. binadan çıkarsın gücün varsa kendi başına yoksa arkadaşlarının yardımıyla yatağına doğru ilerlersin. yoldayken telefonun çalar, muhtemelen nasıl olduğunu sormak için annen ve baban aramıştır.genelde aynı cümleleri kurarsın, kısa bir süre konuşursun ve mutlaka “iyiyim, midem bulanmıyor ” gibi sayısız yalanı sıralarsın. onların böyle olmadığını bilmediğini sanarak kendini rahatlatmaya çalışırsın aslında.yatağa uzandıktan sonra orada gördüklerini düşünmeye başlarsın. kendin için değil daha çok ailen için üzülmüşsündür zaten.onların yerine koyduğunda kendini çok kötü hissedersin. yine kendin için üzülmediğin kadar sabah 3-4 koltuk yanda oturan 2 çocuklu bayan için üzülmeye başlarsın bu sefer. bu sabah daha yeni gelmiştir evde 2 çocuğunu bırakarak.kendini o ufaklıkların yerine koyarsın çok ağır gelir, düşünmek dahi istemezsin. bu sırada bayanın etrafındakilerle umut dolu konuşmasını gözlerinin içi parlayarak izlersin ve biraz olsun için rahat eder ufaklıklar için. bayan konuşurken “ben uzun süreli bir grip oldum ama sonunda geçecek bu ” diye bir cümle kurar ve hayretler içinde daha 1 ay önce tedaviye başlarken senin de aynı şeyleri düşündüğünü hatırlarsın, içinden “evet teyzeciğim geçecek” dersin.sonra sol tarafında oturan orta yaşlı ağabeyin yanındaki ağlamaklı eşinden nasıl da moralinin daha yüksek olduğunu görürsün. hiç de yapmacık değildir bu durum bunu çok iyi hissedersin. aslında farklı bedenlerde 3 aşağı 5 yukarı herkesin aynı şeyleri hissettiğini anlarsın. insanoğlunun ne kadar güçlü bir yaratık olduğuna inancın artar.savaşçılığın ve azmin ne boyutlara varabileceğini görürsün. o insanları gördükçe bazen kırılan umudun ve moralin yeniden tavana vurur. bu şekilde günler günleri kovalar ve eğer yeteri kadar iyi direnmişsen hayata ve yenmişsen kanseri sen artık bir kahramansındır, kendinin kahramanısındır ve belki 1 yıl sonra önceki yıl bunları yaşadığın günlerde kimi zaman göz yaşlarınla kimi zaman gülümseyerek bunları kağıda dökersin ve aynı duygularla o anları anımsayarak okursun bunları.çoğu kanser hastası gibi sen de başına gelen en iyi şeyin bu olduğuna eminsindir çünkü hayatta sana başka hiçbir olayın bu kadar çok şey öğretemeyeceğinden eminsindir.

source:
sozluk

Etiketler: ,

class="post-footer"> by <$BlogItDavut Topcanref="<$BlogIthttp://davuttopcan.blogspot.com/2009/03/bir-kanser-hastas-neler-yasar-neler.html"permanent link"><$BlogIt21:09> sende yap! | ne demişler?

<$BlogIt01:05br />

<$BlogItYarın öleceğinizi bilseniz, Bugün ne yapardınız?

<$BlogIt
Kemoterapi alanlar bilir, her bir kemoterapi bir ölüme eşdeğerdir.. Hücrelerinizin teker teker yokolduğunu hissetmenin verdiği acıyı tarif etmem ne yazık ki mümkün değil. Ancak bunu yaşayanlar bilebilir ve yaşamayanlar da umarım ne olduğundan habersizce hayatlarını devam ettirirler!

Kemoterapi eşittir ölüm demek oldu artık benim için ve her kemoterapi gününden bir gün öncesini sanki ömrümde ki son gün gibi geçiriyorum...

Bir düşünün siz olsanız ne yapardınız, yarın öleceğinizi bilseniz..? lütfen fikirlerinizi yorum veya email ile paylaşın benimle... gerçekten merak ediyorum eğer başkaları benim yerimde olsa ne yapardı?


Ben neler yapıyorum?


Mesela yarın kemoterapim var, 5. seans! ve bugünü kendime ömrümde ki son gün gibi hediye ediyorum. Bugün de öyle yaptım, sevdiğim arkadaşlarımdan biri ile görüştüm sabah, sonrasında sevdiğim yemekleri yedim, akşam oldu en kafa arkadaşlardan biri ile milongaya(tango gecesi) gidip dans ettik.. Sonra çıktık bambi'de ıslak hamburger yedik, ardından kırdık direksiyonu ortaköye, Golden Kokoreç'ten sıcak midye dolmalarımızı yedik... (gerçekten şiştim, mide olmayınca bağırsaklar zorlanıyo cidden..)

Mutlu muyum? hem de çok...

Ve evet bugünü mükemmel geçirdim... yani yarın ölebilirim...!

Ve ve tam olarak altta gördüğünüz fotoğraftaki gibi yapıyorum, son günümde hayata... ve kansere...


Bilmem anlatabiliyor muyum?

Etiketler:

class="post-footer"> by <$BlogItDavut Topcanref="<$BlogIthttp://davuttopcan.blogspot.com/2009/03/yarn-oleceginizi-bilseniz-bugun-ne.html"permanent link"><$BlogIt01:05> sende yap! | ne demişler?

<$BlogIt02:52br />

<$BlogItBuena Vista Social Club Concert

<$BlogIt
I have a plan for next month, There is a Buena Vista Social Club concert in 28.04.2009!.. I will going to this concert, cause I know already this group is very nice.. I went to buena vista concert at 2007 with b and her's friend john (hi is american!) We enjoyed a lot... really!

This group is awsome! I went, seen and believed!!!

Also , this event is more then just a concert.. !! you can dancing in event and in after party.. and advice for you...

These are a few music.. listen...

I hope you are coming and we can together enjoy..

For event details: http://www.biletix.com/event.htm?id=KLBV1

Etiketler: ,

class="post-footer"> by <$BlogItDavut Topcanref="<$BlogIthttp://davuttopcan.blogspot.com/2009/03/buena-vista-social-club-concert.html"permanent link"><$BlogIt02:52> sende yap! | ne demişler?

<$BlogIt02:18br />

<$BlogItDans için çekilmiş filmler..

<$BlogIt
Bu yazıda biraz danstan bahsetmek istiyorum, dün Ana ile muhabbetimiz ve izlediğim bir video sonrasında canım bir dans filmi izlemek istedi, "Step Up" filmini sabaha karşı izledim ve inanılmaz keyif aldım, artık uzun zamandır dans etmeyişimin de bunda muhtemelen büyük etkisi olduğunu düşünebiliriz.

Bugün de oturup dans için çekilmiş filmleri listelemeye karar verdim, bu araştırmam ile bende olmayan filmleri de bir yerlerden bulup dans filmleri arşivi oluşturacağım kendime..

Dün Hande ile de yaptığımız muhabbet (she said that: shall we dance with me?) sonrası dans aktiviteme tekrar geri dönme kararı aldım.. Hande ile tanışıklığımız çok eski, neredeyse 2006'dan beri tanışırız. Birlikte Tango dersleri alıyorduk galatasaray üniversitesinde o dönem, tekrar dans etmek bu zamana kısmetmiş.. -evet yeniden tango ile devam edeceğiz-

İzlediğim filmler neticesinde ve eskiden latin gecelerinden sonra arkadaşlarla birlikte hip-hop club'lara gidişimizi hatırlayınca latin dansları ve hip-hop arasında ciddi bir bağ olduğunu anladım. Dün izlediğim filmde de çılgın hip-hop yapan çocuklar meksikalı bir arkadaşlarının barbekü partisinde çılgınlar gibi salsa yaparak benim de gönlümü derinden fethettiler.. Salsa ve Hip-hop başlığında bir yazı yazacağım daha sonra.

Konu dağılmadan gelelim filmlere..

Şimdiye kadar çekilmiş en iyi Tango filmleri şöyle;

içinde Argentine tango geçen filmler ve tv şovları;

Hip Hop/Street yani sokakta hip-hop! filmleri
Bu filmlerden Step Up, Step Up 2, Take the Lead filmlerini izledim bence mükemmellerdi kesinlikle tavsiye ederim. Aslında bu tarz filmlerde konular hep aynı, çevresi tarafından ciddiye alınmayan bir bireyin aslında onun tutkusu olan dans ile kendini ifade etmesi ve kabul görmesi üzerine geçiyor..

Salon dansları -salsa ve diğer latin dansları- ile ilgili filmler;

Bu filmlerden Shell We Dance , Dirty Dancing ve Grease 'i izledim ama Grease muhtemelen hepimizin babaları anneleri dahil izlemiştir... gerçekten mükemmel bir filmdir... John Travolta'ya tekrar tekrar hayran olmamıza sebeptir.. 1978 yapımı için filmin bu zamana kadar ününü koruması gerçekten ciddi bir başarı... Ve eminim ki bu film bir çok dans tutkununun arşivinde yer alıyor!

Eğer dans'a ilginiz varsa bunlardan bir kaç tane izleyin sonra kendinizi bir dans okulunda bulmanız an meselesi diyebilirim...

Keyifli seyirler şimdiden...

Etiketler:

class="post-footer"> by <$BlogItDavut Topcanref="<$BlogIthttp://davuttopcan.blogspot.com/2009/03/dans-icin-cekilmis-filmler.html"permanent link"><$BlogIt02:18> sende yap! | ne demişler?

<$BlogIt21:06br />

<$BlogItHayatımın birinci tekil şahsı

<$BlogIt
Seni biliyorum ben, sever de söyleyemezsin ya... cümlelerin de yok senin, karşımda oturup kafanı başka yönlere çevirme, yüzünde kaçamak bir gülümseme de oluşmasın!

İkimize dair bir masalın parçasıyız biz, ama her ne sebepse yazarlar tanımıyor bizi ve masalın birinci tekil şahıslarıyız.. ben biliyorum bu masalı biraz ama içinde sen varsın ya, anlatılacak kadar kısa değil bu yüzden..

Dedim ki bir masal yazayım ben, içinde biz kaçıncı şekil şahıs olursak olalım, önemi yok bunların. ama ikimize dair bir köşede huzur içinde elinden tutabildiğim hikayeler geçsin içinde... Ana karakterler yesin birbirini hiç umrumda değil..

Masalları boşver... Seni sevmenin binbir çeşit yolu var elbet, öğrendiğim bir kaç yol seni sevmeye yetmez biliyorum, sana dair hikayeler yazmalıyım, destan olmalı tüm bunlar, dilden dile dolaşmalı..

Ve seviyorum seni , hikayemin birinci tekil şahısı, hayatımın öznesi.. kadınım!

Etiketler:

class="post-footer"> by <$BlogItDavut Topcanref="<$BlogIthttp://davuttopcan.blogspot.com/2009/03/hayatmn-birinci-tekil-sahs.html"permanent link"><$BlogIt21:06> sende yap! | ne demişler?

arsiv